Kayıp ve Yas Süreci

0
163

Yas sürecinin, hayatta yaşanan geri döndürülemez kayıplara karşı herkesin verebileceği oldukça normal bir tepki olduğu bilinmelidir. Her iletişim, bağ ve birey birbirinden farklı olduğundan, yas için normal kabul edilen kesin bir zaman aralığı yoktur. Ancak bazı bireylere sevilen bir kişinin, bir inancın veya bir şeyin kaybıyla başa çıkmak diğerlerine nazaran çok daha ağır gelebilir. Kişinin hayatını çok önemli ölçüde etkilemeye başladığında ve süreç çok uzun süreyle devam ettiğinde, patolojik bir yas sürecinden söz edilebilir, daha çok dikkat ve uzman yardımı gerekebilir. 


Kübler-Ross Modeli’ne göre yas sürecinin 5 temel aşaması vardır


1. İnkâr
2. Kızgınlık/öfke
3. Pazarlık
4. Depresyon
5. Kabullenme

İnkar aşamasında, olay yaşandığında veya haberi alındığında, hiç var olmamış ve başa gelmemiş olarak kabul edilir. Kişi henüz olayın gerçekliğinin farkında değildir. Reddetme, olay anında yaşanan ilk şoku baskılayan bir savunma mekanizmasıdır. Kısacası bizi kaybın acısına taşıyacak olan geçici bir tepkidir. Kaybedilen kişinin hala kapıdan girebileceği gibi akılcı olmayan düşünceler barındırabilir.
Sonrasında inkarın etkileri aşılmaya başlar ve her ne kadar henüz hazır olmasak da gerçeklikle yüzleşmeye başlamak zorunda kalırız. Böylece içimizdeki yoğun duygular baş gösterir ve rasyonel olmadığını bilsek bile kaybedilen kişiye, çevremizdeki diğer kişilere hatta cansız nesnelere karşı öfke hissederiz. Kaybettiğimiz kişinin bizi yalnız  ve bu acıyla başa çıkmak zorunda bıraktığına dair inanç geliştirebilir ve onu suçlayabiliriz. En büyük öfkelenme sebebi, inkar aşamasından çıkıldıktan sonra bu zamana kadar sorgulanmayan düşüncelerin ve dünyada bunca insan varken neden benim başıma geldi sorusunun ortaya çıkmasıdır. 


Üçüncü aşama, pazarlık aşaması ise artık durumun farkına varıp özümsedikten sonra çaresizlik ve güçsüzlük gibi kötü hisleri azaltmaya duyduğumuz ihtiyaç sonucu uyguladığımız yöntemdir. “Acaba böyle olsa nolurdu?, Böyle yapsaydım olayı önleyebilir miydim?, Madem oldu, sonrasında daha iyi olması için bir şeyler yapayım…” gibi olayı enine boyuna düşündüğümüzde ortaya çıkan genelde öz savunma veya kendimizi suçlama içeren düşüncelerdir. Elimizden daha fazlasının gelebilmesine, olayı kurtarabilmek için yapabileceğimiz şeyler olabileceğine inanmak istememizden doğan fikirlerdir. 
Olayın kabulüne artık varıldığı için devamında süregelen bir depresyon süreci muhtemeldir. Süreç, devamında hayattan keyif alamama, isteksizlik, kayıtsızlık, sürekli mutsuzluk gibi duyguları getirir. Bu depresyon süreci, kayıpla direkt bağlantılı olarak üzüntü ve pişmanlık duygularının baskın olduğu ve sosyal destek sağlanmasıyla aşılması mümkün bir şekilde de görülebilir, veda etmeye bir hazırlık olarak daha ince ve kişiye göre değişen bir his halinde de. 


Her kayıp yaşayan kişi olmamakla beraber, diğer evreleri sağlıklı bir şekilde yaşayıp atlatan bireyler son olarak kabullenme aşamasıyla karşı karşıya gelir. Özellikle ani yaşanan kayıplarda inkar veya öfke evresini aşabilmek oldukça zordur. Kabullenme aşamasına geçebilmiş olan bireylerde, daha önceden bozulmuş olan işlevselliğin yerine gelmeye başlaması ve kaçınmaların artık günden güne azalması beklenir. Kabullenmek demek mutlu bir ruh haline bürünmek anlamına gelmemektedir. Fakat bu zaman diliminde bizim için orada duran sevdiklerimizin desteği, bu süreci nispeten kolay atlatmamıza ve biz duygularımızı anlamlandırmaya çalışırken bizi rahatlatmaya yardımcı olacaktır. 
Bazı durumlarda beklenen gerçekleşmez ve kayıp yaşayan bir kişi yas sürecine girmeyi reddeder. Duyguyu yaşaması gereken zamanda normal gidişatında yaşamadığında ve bu hisler ertelendiğinde bu geciktirilmiş yasa sebep olur ve iyileşme süreci uzayarak kişi için bu dönem daha da zorlaşır. Hislerin baskılanmış olması, sürecin kötü hisler olmadan rasyonel bir şekilde atlatıldığından ziyade, duyguların anlaşılıp yaşanmasının ve sağlıklı bir şekilde atlatılıp geride bırakılmasının önlendiği anlamına gelmektedir. 


Bir kayıpla başa çıkmak hiçbir zaman kolay değildir. Fakat yaklaşık 1 senenin sonunda kişi hala uyku problemleri çekiyorsa, kendine zarar verme gibi düşünceler aklından geçiyorsa, günlük rutinine dönemeyecek kadar depresif hissediyorsa, iştahında aşırı artma veya azalma devam ediyorsa kişinin kendi başa çıkma mekanizmasını daha da beslemek ve desteğini arttırmak adına bir uzmanla iletişime geçmesi önerilir.